Bugün bir post çekti dikkatimi. Son zamanlarda dil üzerine düşünmeye başlamışken üzerine iyi denk geldi! Bakınız ne diyor:
İngilizce olarak “I love You” demekle bunu kendi dilinizle yaptığınızda (yani Seni Seviyorum dediğinizde) bu ikisi birbirinden farklı duygulardır.
Yaşamayan bilemez hakikaten! Bazı şeyler uzaktan okunur geçilir ancak bu postu ta ruhumda hissetim. Bana yine konuyla ilgili daha önce izlediğim bir reels’ı hatırlattı. İspanyol kökenli bir Standup’çı İspanyolca’da ve İngilizce’de aynı insan olmadığını anlatıyordu. O zamanlar İngiltere’ye henüz gelmiştim ve ne demek istediğini tam anlayamamıştım. Şimdi ortak konuşma dili İngilizce ile anlaştığım bazı samimi arkadaşlarım var ve onlarla konuşurken öyle anlarda öyle Türkçe ifadeler kullanasım geliyor ki! Onun yerine o anlama gelen İngilizce bir ifade kullanıyorum ve o ruhu istesem de yakalayamıyorum.
Kendi dilimizi konuşurken, içimizdeki duyguları, kültürel mirası ve kişisel geçmişimizi daha derin bir şekilde ifade edebiliyoruz. Ancak, başka bir dilde kendimizi anlatmaya çalışırken, bu zenginliği ve doğallığı yakalamak güçleşiyor. Mesela, bir Türk atasözü veya deyimi İngilizce’ye çevrildiğinde, o deyimin taşıdığı duygusal yük ve kültürel bağlam genellikle eksik kalıyor. Bu eksiklik, dilin duygusal derinliğini ve özünü kaybetmekle kalmayıp, aynı zamanda kendimizi tam olarak ifade edememenin yarattığı bir boşluk hissine de yol açıyor. Bu durum, dilin sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda kimliğimizin ve ruhsal dünyamızın bir yansıması olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Tam da bu noktada aklıma Yahya Kemal’in bir sözü geliyor. “Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir”. Onunla beslenmişim doğduğum ilk andan beri. Kodlarıma, iliklerime işlemiş dilin bütün kıvrımları. Atasözleri, mecazları… Ve insan yurtdışında daha iyi anlıyor dilimizi kullanmanın aslında ne kadar önemli olduğunu.
Bu yüzden çocuğumuzla özellikle Türkçe konuşmaya dikkat ediyoruz.
Yurt dışında yaşayanlar olarak çocuklarımızın hem dil becerilerini geliştirmesi hem de kültürel köklerini unutmaması bizim için gerçekten önemli bir konu. Onların sadece dünya vatandaşı olmalarını değil, aynı zamanda kendi köklerine bağlı, değerlerini bilen bireyler olarak yetişmelerini istiyoruz. Türkçe'nin kendine has güzelliklerini, ince anlamlarını, atasözleri ve deyimlerle dolu zengin dünyasını onlara aktarmak, hem duygusal hem de kültürel anlamda zenginleşmelerine yardımcı oluyor. Böylece, sadece dillerini değil, o dilin taşıdığı kültürü ve değerleri de öğreniyorlar.
Dil sadece değerleri ve kültürü aktarmakla da kalmıyor aynı zamanda kişinin kim olduğunu da bilmesini sağlıyor. Türkçe konuşmakta iyi olan bir çocuk, Türk olduğunu bilincinde işliyor. Multi cultural bir şehirde yaşarken, tamam evet dış dünyayla İngilizce konuşup dünya vatandaşı olsun, ama nereden geldiğini de unutmasın, anadilini özgüvenli bir şekilde konuşsun istiyoruz.
Evet bir yandan İngilizce’yi akıcı bir şekilde konuşmalarını ve kendilerini bu ortamda etkili bir şekilde ifade etmelerini arzu ederken, diğer yandan Türkçe’nin sıcak ve derin dünyasını keşfetmelerine yardımcı olmak da bizim sorumluluğumuz. Diller arasında bu dengeyi kurmak, onların hem dünya ile olan bağlarını güçlendiriyor hem de köklerinden kopmamalarını sağlıyor. Sonuçta, insanın kimliğini şekillendiren en önemli unsurlardan biri, konuştuğu dil değil mi?
Lafı çok uzatmadan konuyla ilgili yararlı olabileceğini düşündüğüm kaynakları aşağıda paylaşıyorum.
KİTAPLAR
Dil ve Kültür - Ali Yakıcı
Dilin Kimliği: Dil, Kültür ve Kimlik Üzerine Yazılar - Emine Yıldırım
Türkçenin Sırları - Nihad Sami Banarlı
Ana Dili ve Eğitim - Mehmet Aydın
Türk Kültüründe Dil ve Kimlik - Mehmet Kaplan
PODCAST
YediTepe Üniversitesi Podcast’in bir bölümü:
TED KONUŞMALARI
Bu konuşmalar İngilizce, ama burada mesele bir farkındalık uyandırmak olduğu için İngilizce kaynak vermekte bir sorun görmüyorum.
Patricia Ryan - "Don't insist on English!"
Bu konuşmada, İngilizce'nin küresel dil olarak baskın hale gelmesiyle diğer dillerin nasıl tehlikeye girdiği ve dil çeşitliliğinin neden önemli olduğu ele alınıyor. Buradan izleyebilirsiniz.
Suzanne Talhouk - "Don't kill your language"
Suzanne Talhouk, dilin kimliğin önemli bir parçası olduğunu savunuyor ve anadilin kaybedilmesinin kültürel kimliğe nasıl zarar verdiğini tartışıyor. Buradan izlenebilir!
Bu mevzu aslında derin bir mevzu. Ancak şimdilik böyle bir giriş yapmak istedim. Daha sonraki bültenlerde ara ara gündeme getireceğim. Şimdilik hoşçakalın. Görüşmek dileğiyle!
Paylaşım için teşekkür ederim.